1999’daki iki deprem felaketinde gerek kurtarma, gerekse yardım faaliyetlerinde aksaklıklar yaşanmıştı.
O tarihte tarihin en büyük afeti olarak tanımlanan depremlerin ilk saatlerinde ve ilk günlerinde yaşanan kaos, kurtarma ve yardım faaliyetlerinde sorun yaşanmasına neden olmuştu.
Gerek 17 Ağustos, gerekse 12 Kasım depremlerinin ilk günlerinde yaşanan aksaklıklar, birkaç gün sonra düzene girmişti.
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakanı Bülent Ecevit, hükümet ortağı olan MHP lideri Devlet Bahçeli ve ANAP lideri Mesut Yılmaz, muhalefetin eleştirilerini makul ve anlayışla karşılamışlardı.
O günün gazetelerinde “devlet enkaz altında kaldı” şeklinde manşetler atılmış, ülkeyi yönetenler eleştirilmişti.
Dönemin iş başında olan iktidar mensupları, muhalefetin ve medyanın eleştirileri karşısında “Muhalefet ve bir kısım medya olayı abartıyor. Bu sorunda hepimizin payı var. Şimdi yaraları birlikte sarma zamanı” diyerek tepki vermişlerdi.
Kahramanmaraş depreminde kurtarma ve yardım faaliyetlerinde aksaklık yaşandığı için AFAD ve Kızılay üzerinden iktidara yönelik eleştirilerde bulunuldu.
Muhalefet ve bir kısım medya, gerek yıkılan binalar konusundaki denetimsizlik üzerinden, gerek deprem sonrası arama, kurtarma ve enkaz kaldırma faaliyetleri üzerinden, gerekse afetzedelere çadır ve yemek dağıtımı gibi meseleler konusundan iktidara yüklendiler.
İktidar kanadı, bu eleştirilere çok sert tepkiyle karşılık verdi.
“Acıların yaşandığı böyle bir dönemde siyaset yapan, deprem felaketi üzerinden algı operasyonları yaparak siyasi rant elde etmeye çalışanlar”.. diye başlandı, “alçak, namussuz, adi, şerefsiz, hain, terörist.. “ diye devam edildi.
İktidarın ve iktidarı destekleyenlerin böylesine hassas ve kritik bir süreçte daha sakin, soğukkanlı ve toplumu teskin edici mesajlar vermesi gerekmez mi?
Muhalefet edenlere “Alçak, namussuz, şerefsiz, adi, hain” demenin kime, ne faydası olabilir ki?
Siyasetçilerin önceliği muhalefete cevap yetiştirmek yerine yaraların sarılması olmalı..
Büyük acıların yaşandığı bir dönemde iktidarın ve muhalefetin kutuplaşmayı artıracak öfke dilini terk etmeleri gerekir.
Aksi halde toplumda var olan kutuplaşma daha da derinleşir ve bunun kimseye en küçük bir faydası olmaz..
YORUMLAR